1 Kasım 2009 Pazar

Dar Alanda Kısa Paslaşmalar

tutturduk bi film gırla gidiyoruz. yönetmen serdar akar. her filminde geçen cümle: nerde kalmıştık?
"hayat futbola fena halde benzer" mottosuyla bursa'dayız, sene 1982. "torba suat" erkan can, onun "ayışığı" nurten, şahnaz çakıralp. "iznikli serkan" rafet el roman. ülküspor başkanı kötü adam karakteri uğur polat. "hacı abi" rahmetli savaş dinçel. o değil de müjde ar nasıl bi kadındır yaa. mamel large.


ve işte efsane kadro:

1. suat
2. nadir
3. lango
4. ahmet
5. ateş (kaptan)
6. parlak
7. selçuk
8. onbaşı
9. serkan
10. alağaçlı
11. paşa
12. arif
13. niyazi
14. kemal


kahveci: "futbol asla sadece futbol değildir. sen demiştin be abi?!"

futbolculardan biri şunu dedi, bir beşiktaşlı olarak koptum:
"akgün'de yemeğe iddiaya girdim, beşiktaş'tan hiçbi numara olmaz bu sene" :)

filmdeki diyaloglarda 2 puanlık sistemde mücadele ettiklerini öğreniyoruz.

suat'ın yağmurlu antrenmanda (belki de kabusunda) aynı anda yediği gol sayısı 11 :)


hamamdaki blendax şampuan lacivert kutu, beyaz kafa. hey gidi çocukluğum.

akasya aslıtürkmen şimdi ne yapıyodur acaba? hastasınım.

"ne saadet'i lan?! ne saadet'i?!!"

kaleci torba suat'ın hacı abi'yle efsane diyalogu beni gözyaşlarına boğar bazı bazı. üşenmedim yazdım. buyursunlar:

"niye böyle oldu be abi? ben çok sevmiştim be abi. o kadar mektup gönderdim. insan bi cevap yazar. benim günahım ne be abi?"

"bak koçum. belli olmuyo ama, benim bi tek kulağımın arkası kaldı. artık acı çekmekten ve acı çektirmekten zevk almamayı öğrendim. sevgililer... bizim olanlar ya da olmayanlar hepsi iz bırakır. bu izler, şimdi seninki gibi çok derinini çiziyo. hepsi kalır! ama inan, yeni izler de olucak. yaşlıları düşün, sanki herşeyi bilirlermiş gibidirler. ama öyle değil. ne kadar acı çekersen çek, şunu hiç unutma; çizilicek bi yer hep vardır, ve çizicek bi yer. ressam olur insanlar başkalarının kalbini kazıya kazıya, ya da resmi olurlar senin gibi kazına kazına!"

"beni çok derin kazıdılar abi. ama altından sarı yeşil çıktı. he he:'( sen demiştin ya abi, hani sonbaharda dağlarda çamların arasından görünen, yaprakları sararan çınar ağaçlarına bakıp 'işte bizim takım' demiştin. işte bizim takım o abi."


"evet. bizim takım hep yeşil kalan çamlar ve hep sararan çınarlar. hayatta torba; yeşil kalmak da var sararmak da, dağın rengi bunlar dağın rengi! neyse, serkan senin takım arkadaşın, nurten de artık ya yengen ya da bacın. o artık yok, belki de hiç yoktu! hadi sil gözlerini, bu kadar diyet yeter!"

"evet abi, o artık yenge, ben de kaleci, kaleci torba suat..."

şu harekete hasta olmuştum:


şu şut da rıdvan'dan:

müthiş geyiklere devam:

"ulan 40 yaşında adama nası vurulur yaa. iyi topçuydu ama dimi zeki abi?"
"adam 40 yaşında ama babası 75 yaşında abi?!?"

torba suat düğün sahnesi:
"değişmez mıstık, farketmez. dünya artık böyle benim için, o artık yok, belki de hiç olmadı. unuttum gitti, o da ayrı konu. sen de unut bütün olanları. kapalı dükkana kira ödedik işte..."

düğündeki dans sahnesinde erkeklerin kıllanarak, etrafı süzerek dans etmeleri harikaydı.

hastane ziyaret sahnesine kadar görmedim ama, murat akkoyunlu da varmış (gürgen öz'ün ekürisi hesaabı).

-halime'yi samanlıkta baaastıılaaar!

-hoşçakal ayışığım...
deyişi var savaş dinçel'in ki içimin yağları erir. ermenice mi söylüyor nedir orijinal dili bilemedim.


"hayat futbola fena halde benzer. futbol şahsi beceri gerektirir. değişmez... o da ayrı konu. ama aynı zamanda da toplu oynanan, yani insanların bir takım halinde oynadığı bi oyundur. hayat da böyle değil mi? istediğin kadar yetenekli ol, iyi bir takımın yoksa, havagazı, mantarlarsın... hayat futbola fena halde benzer, neymiş? dört doğru pas yüzde doksan goldür, neymiş?"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder