18 Aralık 2009 Cuma

Kırık Kalpler Durağında

"Tam 5 Yıl, 5 Ay, 27 gündür susuyorum
Yaşıyorum, Görüyorum, Hissediyorum, Düşünüyorum, Yazıyorum
Ama Susuyorum...
Sanırım artık birşeyler söylemenin zamanıdır."

Bu albüm aldı kalbimi eline, sıkıştırdı da sıkıştırdı. Dokundu be Candan'ım.

01. kırık kalpler durağında
02. git
03. kader
04. unutma beni
05. vallahi
06. yalvaramam
07. gözler
08. türkü
09. vay halime
10. unutursun
11. bahar
12. kimin doğrusu
13. özür dilerim
14. nedense sustum
15. ben kimim
16. ninni

7 Aralık 2009 Pazartesi

06.12.2009 Gençlerbirliği - Denizlispor maçı


arkadaşın arkadaşında bulunan bir kombine ve kendimizi ankara 19 mayıs'ta buluyoruz.

8 no'lu turnike önünde buluşuyoruz, turnike önünde bir yazı; "efsane maraton, 90 dakika küfürsüz tezahürat". içeri giriyoruz, az sayıda gençler, daha da az sayıda denizli taraftarı. maratonun solunda "oturan" taraftarlara "ihtiyarlar" deniyor. "ihtiyarlar ayağa!" gazıyla belli aralıklarla ya ayağa kalkıyoruz, ya da tezahüratlara katılıyoruz. takımlar bir anadolu kulübünden beklenen sadelikte kadrolara ve oyun anlayışına sahip. hiç öyle büyük takımlarla yapılan maçlardaki tempo, kendini gösterme çabası yok oyuncularda. gençler'de orhan şam, burhan, biraz cem can, biraz da hurşut meriç var. hurşut'a ayrı bi yer açalım, taraftar goygoyuyla çalışan bi solak arkadaş. "ikinci yarı daha iyi oynar" diyorlar, maratona yakın oynadığında.

denizli'de kimsenin gücüne gitmesin bi numara yok. kafa olarak düşmüşler. kendini kurtarır diyebileceğim bir oyuncu bile yok. belki çağlar, o da bi önceki sene beşiktaş'ın transfer listesinde yer aldığından.

gençler taraftarı apayrı. hep şunu duymuşumdur, "gençler'in taraftarı yok, ne taraftarı olcak abi?!" üniversite öğrencileri, yaşlı radyolu amcalar, çoluğunu çocuğunu kapmış gelmiş anne babalar. hava biraz daha ılık olsa belki artacak şimşekler. küfürsüz tezahürata gelince, sağda solda anne babaları çocuklarını görünce, sinirlenenler en fazla "salak oğlu salak, gerizekalı" ünlemlerini kullanıyor ki akıllara zarar. küfürlü tezahürat edenlerle dalga geçercesine "acemi hakem, hakem dışarı" demeleri beni şaşım şaşım şaşırttı.

goller mustafa pektemek ve bilal çubukçu'dan. 2-0 temiz skor gençler için.



kahe'den çok şey bekliyor taraftar. serdar kulbilge'ye güveniyor. o da 3 kritik pozisyonda uzayarak güzel toplar çıkardı. serdar'a dair bi yazı sipariş edelim CaCo'dan.

gençlerbirliği... "hep yeşil kalan çamlar ve hep sararan çınarlar." demişti ya savaş dinçel; onlar akmayacaklar, kokmayacaklar da. düşmelerine ramak kalacak, ama cavcav'ın 10bin'in katlarına mal ettiği yabancılar yine kümede bırakacak bu takımı. bugün harbuzzi, kahe, yarın bi başkası.

kısacası kendi çiminde kavrulacak bir anadolu kısmetsizliği...

26 Kasım 2009 Perşembe

Rüştü, öpüyorum seni Rüştü, ellerinden öpüyorum, hatta heryerinden öpüyorum Rüştü:)



Ertem Şener yaptı gene yapacağını tamam çok sevindin bizde sevindik de ellerinden öptün yetmedi heryerinden öpmek noluyo :)ilker Yasin ve Sabri Ugan türevi bu arkadaşlarda bu saçmalamalar hep oluyor gerçi ,zannedersem bunlar seçilirken saçmalama kapasite testi de uygulanıyor bunlara.O değilde Rüştü hakikaten hayatının maçlarından birini çıkardı dün gece tebrik etmek lazım.Herhalde Ertemi duyunca maçtan sonra 'Adamı top kurtardığına pişman ediyosunuz amk!' demiştir.


16 Kasım 2009 Pazartesi

AYDİLGE Sarp




İlk albümünden sonra ikincisi ne zman gelir acaba dediğim Aydilge yeni albümle geri geldi 3 sene sonra ,gariptir ben hala ilk albümdeki şarkıları dinliyorum hayır 1000 kez dinle 1001 defa açıp yine dinliyosun öyle bizden öyle aileden sanki abla.İnceden inceden işliyo dinletiyo kendisini.Velhasıl yeni albüm Sobe geldi çok muhteşem şarkılar var yine,ama en güzeller (Şahsi fikirdir hemen hadi len neresi güzel demeyin! ) -canımla,-ah bir sevse, -yükseldin .Kısacası Dinle Dinlet ey okuyucu insanı !

15 Kasım 2009 Pazar

iyi bir teklif gelmesi halinde bobo'yu göndermek


efendim bu terim türk futbolunun sahifelerine altın harflerle yazılması gereken, hatta başka bi futbolcu türk takımından ayrılması durumunda dahi kullanılması şart bir terimdir.

lets hev e kuik luk:

"deivson rogério da silva (d. 9 ocak 1985 gravata), forvet mevkiinde görev yapan brezilyalı futbolcu. top sürüşü çok iyi olan kolay kolay yıkılmayan son vuruşları etkili olan oyuncu." -alıntı wikipedia-

(bu wiki'ye de taraftar taraftar yazıyolar ya şu ifadeleri, ona da tavım ha. "kolay kolay yıkılmayan" ne la?)

şöyle ki; beşiktaş 2005-2006 sezonunda bu arkadaşı corinthians'tan kiralıyor, vay efendim helal olsun tigana hede hödö, yok şöyle yok böyle, "avrupa'nın gözde takımları beşiktaş'ın kapısını çalmaya başlıyor." (bu tırnak içindeki ifadenin de patentini başka bi postta alıcam sözüm söz) aga bobo hakkaten beşiktaş'a bişeyler katarken bunların konuşulması iyi hoş, ancak o zamanlar geçince yine benim güzel basınım ısıtıp ısıtıp bu ifadeyi kullanınca benim sinirlerim oynuyor arkadaş.

bu adam kaça gider nereye gider? yunan takımlarından başka iyi para vermesi muhtemel takım yok zaten, yaz babam yaz. hayır peki bu haberleri duyunca beşiktaşlı yöneticilerin götünün kalkması ve "1598 milyon euroyu getiren bobo'yu alır" demeleri? toşşiks mi geçiyosunuz lan nedir? çok pis isyanım geliyo bak! isyan kapıda!

işin özü, brezilyalı bir forvetin takıma katkı sağlamasını en çok isteyen beşiktaşlılardanım. ha olmadı satılacaksa güzel para getirmesini, yerine kariyerli adam akıllı bi yabancı forvet alınmasını isteyenlerdenim. ama sözüm size beşiktaş yöneticileri; yabancı kontenjanı muhabbeti açıldığında veya bobo 2 gol attığında şu cümleyi kurmayın; "iyi bir teklif gelmesi halindedödedödedö!?!?" bakın literatüre geçtiniz, bari kendinizi nimetten saymayın.

dipnot: patent çalışmalarımız devam etmektedir, fenerbahçeli yöneticiler güiza'yı ve galatasaraylı yöneticiler nonda'yı göndermek istediklerinde "iyi bir teklif gelmesi halinde bobo'yu göndermek" terimi kullanmalarına dair anlaşmalar yapılacaktır. yıllar sonra bobo gittiğinde hala bu terim kullanılacak, futbolcu yad edilmiş olacaktır, fena mı olsundur? böyle iyi bence.

11 Kasım 2009 Çarşamba

Robert Enke (24 Ağustos 1977, Jena - 10 Kasım 2009, Neustadt)



'Alman futbolu, milli bir futbolcudan gelen şok haberle sarsıldı. 2003-2004 sezonunda bir maçlığına Fenerbahçe forması giyen Hannover kalecisi Robert Enke, hayatını kaybetti.
TREN Mİ ÇARPTI İNTİHAR MI ETTİ?
Daha önce Benfica,
Barcelona, Fenerbahçe gibi ekiplerin formasını giyen Enke'ye Neustadt adlı bir kasabada tren çarptığı belirtilirken, alman polisi intihar üzerinde duruyor.
Yerel polis yetkilileri, Enke'nin kendini trenin önüne attığını düşündüklerini ifade ediyor. Olayın şokunu yaşayyan Hannover başkanı Martin Kind, "Ne diyeceğimi bilemiyorum, Olayın nasıl olduğunu bilmiyorum ama maalesef Robert artık hayatta değil" dedi.
2 YAŞINDAKİ KIZINI KAYBETMİŞTİ
2006'da 2 yaşındaki kızını doğuştan gelen bir
kalp rahatsızlığı nedeniyle kaybeden 32 yaşındaki futbolcu, büyük bir yıkım yaşamış, eşi sayesinde hayata tutunmuştu.
Hannover'deki müthiş performansıyla
Almanya'da yılın kalecisi de seçilen Enke, 8 kez Alman milli takımının kalesini korumuştu.'

Milliyet in internet sitesinin geçtiği haber buydu dün akşam.

Başarılı
Borussia Mönchengladbach ve Benfica kariyeri ardından Barcelonaya transfer sadece bir maç forma giyiş ve Fenerbahçeye yine sadece bir maçlık kiralık gelme,bunla yetinmeyip en kısa süreli transfer olarak Türkiye rekoru kırma,Daha sonra 9 maçlık Tenerife macerası dibe vuruş ve akabinde Alman milli takımına kadar uzanan ve Bundesligada en başarılı kaleci de seçildiği Hannover 96 zamanı.Evlat acısına birde kendi hastalığı eklenince durum içinden çıkılamaz bir hal almış ve intihar etmiş denildi.Huzur içinde uyusun.Ama tüm Fenerbahce camiası 2003 ten kalma bir özür borçluydu kendisine o özür havada kaldı.

8 Kasım 2009 Pazar

bizimkisi bi "platonik" hesaabı...


1 Temmuz 2009 haberi: "Konyasporlu başaralı file bekçisi Oğuzhan Bahadır, İstanbul Büyükşehir Belediyespor ile anlaştı." (başaralı yazıyodu aynen aldım.)

a dostlar ne alaka diyeceksiniz, anlatayım. "anlatmama izin verin." (bu güzide türk filmi repliği için ünlü rejisör danyal topatan' a selam ederim.) işyerinde bir arkadaşım mevcut. hani lisede hocadan zilyonca kez duymuşsunuzdur, "herkes kendi kağıdına baksın" hesaabı. hep kendi kağıdına bakan, kendi halinde ama bi yandan afacan bi arkadaşım. (kendisi okuyacak diye bu kadar niye kastım, niye onu okuyucuya bu kadar tanıttım bilmiyorum) lafın özü, kendisinin bir aile tanıdığı olduğunu öğrendiğimiz bi ablası var. abla dediysem 2-3 yaş büyük diyor kendisi, yaş farkı olmasa annesine istetecek o derece. biblo tanımı yapılıyor arkadaşımız tarafından. gel gör ki bir kısmet çıkıyor kendisine. kısmet, kızı kapıyor. neyse düğüne gidilecek, annesi diyor "hadi kalk hazırlan düğüne gidelim" hesaabı. (bu yazı boyunca andım olsun bi daha hesaabı yazmıcam.) arkadaşım şakayla karışık "beni acımla başbaşa bırakın" diyor annesine. bi "platonikski" muhabbeti de böylece bitiyor sevgili serayseverler.

ha diyeceksiniz bu ne skimsonik hikayedir? anlatayım. "anlatmama izin verin." kızın evlendiği oğlan oğuzhan bahadır. zannımca ankaragücü'nde oynarkene evleniyor. bizim arkadaşın nası bi ahını aldıysa 2008-2009 yılının süper ligde en çok gol yiyen kalecisi oldu. bu sene de bursaspor - istanbul bb spor maçında 6 gol yedi. arkadaşım içten içe gülmekte, benim bir kaleci blogunda yazdığımı öğreneli beri bu hikayeyi yazmamı istemekte. kendisini kırmıyor, burdan selam ediyoruz.

dipnot cannot: hikayedeki isimler tamamen hayal ürünü değildir. hatta hiç değildir. niyetimiz kimseyi kırmak değildir. şurdakini buraya koymak değildir. arada bir zülfiyare dokunduk. tam yerine rast geldi, manzara koyduk. "allah herkesi sahibine bağışlasın, bi lafımız yoktur" hesaabı. (layn!! bak gene!)

6 Kasım 2009 Cuma

Artık Hayatımızdan Çıksan Diyorum


Dünkü avrupa ligi maçı bir kez daha gösterdiki Guiza isimli futbolcunun(!) bu takımda yeri yok, 1 metre önüne atılan toplara dahi koşamayan bu adama kızamıyorum artık zira gülesim falan geliyo(bigün bunun yüzünden fener maçında dayak yiyebilirim),Guiza nın gidişatı eski bi İlyas Salman filmini hatırlatır bana,Ya Ya Ya Şa Şa Şa idi adı yanlış hatırlamıyosam yada onun gibi bi şey İlyas en son koşamayıp yığılıp kalıyodu sahada.İvedi suretle gönderseler devre arasında iyi olacak Guizayı ,millet Kezmanı daha çok özlemeden.Guiza hem akla hemde Semihe zarar.Lan Guiza oğlum bi s..tir Git!


2 Kasım 2009 Pazartesi

Golün Adı Souleymanou Hamidou!...

Ya arkadaş sen nası bi varlıksın ben anlamadım ki.Türkiye ligindeki son 5-6 senedir en komik en hatalı golleri kim yiyor diye bi bakalım her taşın altından bu zat-i muhterem çıkmakta bugunde yaptı şovunu,ama hata senin değilki 9 senedir sana para yediren yöneticilerde onları geçtim pırıl pırıl türk çocuklarını oynatmayıpta bu adam yabancı milli kariyeride var diyipte her sıçışından sonra hala sana forma veren teknik direktöründe...Bu ve bunun gibi yeteneksiz bi dünya adam getirdiniz türk futbolunun içine sıçtınız! (Bu Kamerunda da kaleci kıtlığı mı var anlamış değilim böyle saçma sapan goller yiyen bi adam milli bir kaleci olamaz zira.)

1 Kasım 2009 Pazar

Dar Alanda Kısa Paslaşmalar

tutturduk bi film gırla gidiyoruz. yönetmen serdar akar. her filminde geçen cümle: nerde kalmıştık?
"hayat futbola fena halde benzer" mottosuyla bursa'dayız, sene 1982. "torba suat" erkan can, onun "ayışığı" nurten, şahnaz çakıralp. "iznikli serkan" rafet el roman. ülküspor başkanı kötü adam karakteri uğur polat. "hacı abi" rahmetli savaş dinçel. o değil de müjde ar nasıl bi kadındır yaa. mamel large.


ve işte efsane kadro:

1. suat
2. nadir
3. lango
4. ahmet
5. ateş (kaptan)
6. parlak
7. selçuk
8. onbaşı
9. serkan
10. alağaçlı
11. paşa
12. arif
13. niyazi
14. kemal


kahveci: "futbol asla sadece futbol değildir. sen demiştin be abi?!"

futbolculardan biri şunu dedi, bir beşiktaşlı olarak koptum:
"akgün'de yemeğe iddiaya girdim, beşiktaş'tan hiçbi numara olmaz bu sene" :)

filmdeki diyaloglarda 2 puanlık sistemde mücadele ettiklerini öğreniyoruz.

suat'ın yağmurlu antrenmanda (belki de kabusunda) aynı anda yediği gol sayısı 11 :)


hamamdaki blendax şampuan lacivert kutu, beyaz kafa. hey gidi çocukluğum.

akasya aslıtürkmen şimdi ne yapıyodur acaba? hastasınım.

"ne saadet'i lan?! ne saadet'i?!!"

kaleci torba suat'ın hacı abi'yle efsane diyalogu beni gözyaşlarına boğar bazı bazı. üşenmedim yazdım. buyursunlar:

"niye böyle oldu be abi? ben çok sevmiştim be abi. o kadar mektup gönderdim. insan bi cevap yazar. benim günahım ne be abi?"

"bak koçum. belli olmuyo ama, benim bi tek kulağımın arkası kaldı. artık acı çekmekten ve acı çektirmekten zevk almamayı öğrendim. sevgililer... bizim olanlar ya da olmayanlar hepsi iz bırakır. bu izler, şimdi seninki gibi çok derinini çiziyo. hepsi kalır! ama inan, yeni izler de olucak. yaşlıları düşün, sanki herşeyi bilirlermiş gibidirler. ama öyle değil. ne kadar acı çekersen çek, şunu hiç unutma; çizilicek bi yer hep vardır, ve çizicek bi yer. ressam olur insanlar başkalarının kalbini kazıya kazıya, ya da resmi olurlar senin gibi kazına kazına!"

"beni çok derin kazıdılar abi. ama altından sarı yeşil çıktı. he he:'( sen demiştin ya abi, hani sonbaharda dağlarda çamların arasından görünen, yaprakları sararan çınar ağaçlarına bakıp 'işte bizim takım' demiştin. işte bizim takım o abi."


"evet. bizim takım hep yeşil kalan çamlar ve hep sararan çınarlar. hayatta torba; yeşil kalmak da var sararmak da, dağın rengi bunlar dağın rengi! neyse, serkan senin takım arkadaşın, nurten de artık ya yengen ya da bacın. o artık yok, belki de hiç yoktu! hadi sil gözlerini, bu kadar diyet yeter!"

"evet abi, o artık yenge, ben de kaleci, kaleci torba suat..."

şu harekete hasta olmuştum:


şu şut da rıdvan'dan:

müthiş geyiklere devam:

"ulan 40 yaşında adama nası vurulur yaa. iyi topçuydu ama dimi zeki abi?"
"adam 40 yaşında ama babası 75 yaşında abi?!?"

torba suat düğün sahnesi:
"değişmez mıstık, farketmez. dünya artık böyle benim için, o artık yok, belki de hiç olmadı. unuttum gitti, o da ayrı konu. sen de unut bütün olanları. kapalı dükkana kira ödedik işte..."

düğündeki dans sahnesinde erkeklerin kıllanarak, etrafı süzerek dans etmeleri harikaydı.

hastane ziyaret sahnesine kadar görmedim ama, murat akkoyunlu da varmış (gürgen öz'ün ekürisi hesaabı).

-halime'yi samanlıkta baaastıılaaar!

-hoşçakal ayışığım...
deyişi var savaş dinçel'in ki içimin yağları erir. ermenice mi söylüyor nedir orijinal dili bilemedim.


"hayat futbola fena halde benzer. futbol şahsi beceri gerektirir. değişmez... o da ayrı konu. ama aynı zamanda da toplu oynanan, yani insanların bir takım halinde oynadığı bi oyundur. hayat da böyle değil mi? istediğin kadar yetenekli ol, iyi bir takımın yoksa, havagazı, mantarlarsın... hayat futbola fena halde benzer, neymiş? dört doğru pas yüzde doksan goldür, neymiş?"

31 Ekim 2009 Cumartesi

Kış geliyor bağıra çağıra. sevmem ki !...

Canım sıkkın bu günlerde hiç keyfim yok,iş durumundaki büyüüük belirsizlik bi yandan yükseklisans tezindeki aksilikler bi yandan hayat bi yandan.Kışda geliyor zaten.Zannedersem sadece yaptığım halı saha ve tenis maçlarında zevk almaktayım hayattan bu aralar,Halimi annlatmaya mecalim bile yok..Kafa bulanık beyin darmaduman.Neyse çok pessimist oldu, Yeter !,Hadi dağılın!...

hiç keyfim yok uzun zamandır
iyiyim dersem anla yalandır
gülümseyişim zorlamamdır
şarkılarım ağlamamdır...

24 Ekim 2009 Cumartesi

Ankara


ankara'ya öyle yakışırdı ki kar...
asfaltlar ışıldar, buz tutardı resmi yalanlar...
kimse keman çalmaz belki ama
çok keman çalınsın balolarında diye yapılmış
gri, sisli, binalar...
alnının ortasında
ciddi bir devlet asabiyeti.
çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar,
bu zulüm bu sevda bitmezmiş
sevmek
bir halkı sevmekse aşk o zaman sevmekmiş!
biz bir şeyi delicesine severiz
ama tanrım neyi?
kahve önü çatlak mozaik
bel kemiğine tehdit
kürsüler üstünde
çok sigara içen
öğrenciler
bir daha asla yaşayamayacağı
aşkları teğet geçerken
hep onu sevmeyenleri severek
hep onu sevenin gözlerinden
kalabalıklara kaçarak
karışarak toplumcu gerçekçi yalnızlıklara,
yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarını
bir izmirli güzele dayatmak varken
hep kardeş olacak değiliz ya,
yaşasın halkların sevgililiği!
soyut bir sevdaya
beşik kertilmiş olan
dağda çoban,
şehirde şark çıbanı sayılan,
fırat'ın büyük elleri
ararat'ın kızgın yelleri
cilo'nun derin nefesleri
hülasa kente hukuk mukuk okumaya
mümkünse o arada da
memleketi kurtarmaya gelmiş
anadolu çocukları..

ankara' ya öyle yakışırdı ki kar
asfaltlar ışıldar,
buz tutardı resmi yalanlar
belki balkona kar seyretmeye çıkar diye
sevdiğimiz kızlar
çok dibimiz donmuştur
ve çoğu zaman
bu kar mevzuu kızlara yeterince ilginç gelmemiştir
hiçbir şey kapalı bir dükkan kadar
hüzünlü gelmez insana ankara'da,
yoksa bugün bir hayat
yaşanmayacak mı duygusu çöker bütün bozkıra.
kimse keman çalmaz belki
belki bu film hiçbir zaman o kadar fiyakalı olmayacak ama
hiçbir lahmacunda
o okul yolundaki üçüncü sınıf lokantadakinin
tadını vermeyecek bir daha
çok daha iyilerini yedim sonra
bizzat urfa'da hatta
ama hiçbirinde
o kadar aç oturmadım sofraya

ankara'ya öyle yakışırdı ki kar
çok yabancı bir soluk duyulur bazı
bilinmez bir dilin ıslığından
anla ki sıkıldı bizim konsolosluklardaki konuklar
öyle deme ankara'yı sevmeyene bir zulümdür
bu kadar insanın neden ankara'yı bu kadar çok sevdiğini anlamadan
ankara'da yaşamak

yollarına hep sevdiğimiz insanların adlarını vermediler ama
biz her duvara
bilvesile onların adını yazarak yaşadık
kül ve betondan mürekkep
yaşadıkça yaşanılası gelen
o tuhaf bozkır kokusunda.
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar.
asfaltlar ışıldar...
bir günden bir sürü gün yapan
mesai saatlerinde hiçbir şey yapan
hiçbir şey alıp hiçbir şey sunan
rakıyı bol sulu içen
dokunmasın için değil
çabuk bitmesin dîye devletimin tekel rakısı,
hep kağıtlara bakarak,
hep kağıtlardan bakarak
hem neşet ertaş'ı hem bülent ersoy'u
aynı anda sevmeyi başararak,
karısının bayat ekmeklerden yaptığı tatlıyı
çok beğenmeyerek ama
yine de bu tasarrufunu takdir ederek
boynu hep kıdemli bir atkının içinde saklıyken
hep bir şeylere birilerine küsmüş gibi
yürüyen...
memurlar...
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar...
asfaltlar ışıldar,
buz tutardı resmi yalanlar...
biz, şimdi kapalı bir kuruyemişçi
dükkanının
-ki bütün plan kar altında
tuzsuz ay çekirdeği çitileyip
yanı sıra bafra içmektir-
kötü ışıklandırılmış vitrininden
umutsuzca içeri bakan,
kimliği gereğinden fazla sorgulanmış,
merhabadan çok çıkar ulan kimliğini denmiş,
-yani sistem kendi verdiği kimliği
zırt pırt geri istemektedir-
doğduğu yer yüzünden
doğuştan kavgacı zannedilen ama
pek çoğu kavgadan nefret eden
kavgacı esmer cesur korkak
çoğu kürt çoğu türk çocuklardık...
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar...
ha sonra belki ahmed arifin aklına
hiçbir şairin aklına gelmeyecek
-çünkü hiçkimse bir daha ankara' yı
o'nun kadar sevemeyecek-
bir şiir islenir:
"kar altındadır varoşlar
hasretim, nazlıdır ankara..."
ustam yine sen bilirsin ama
hangi aralıkta bir şair ölmüşse
işte o,en netameli aydır bence.
ankara'ya öyle yakışırdı ki kar...
asfaltlar ışıldar...
yalanlar...
şimdi ve sonra ne zaman ankara'ya kar yağsa
elim gönlüm, çocukluğum buz tutar.

yılmaz erdoğan - ankara.

17 Ekim 2009 Cumartesi

Nefes


vermek istediği sanılan mesaja bakmadan, anahtar kelimeleri (açılım, militarizm, anti-militarizm, ajitasyon, abartı, duygu sömürüsü, propaganda, full metal jacket, zaiyat, vatan sağolsun) kullanmadan yazıyorum.

film güzel. film iyi. ama filmden çıkınca da "şu film patlasa da millet görse neyin ne olduğunu" hede-hödö'sünden çıkılmaması kötü. 93 yılında orda neler olduğuna dair tonca kitap yazıldı, olayları yaşayanlar belgesellerde yaşadıklarını anlattı, medyanın canına minnet zaten; her şehit haberini süsledi püsledi kendine ekmek yaptı. (bkz: 57 saniye) ama benim bu filmden hissettiğim, filmin tribünlere oynama amaçlı yapılmadığı. ne bir amerikan askeri kahramanlığı, ne bir ağlaklık verilmiş filmde. verilmemiş diyorum çünkü ağlaklığın cılkını çıkaranların sahtelikleri göze rahatça batabiliyor, bu filmde bu yok. bunun için yapımcısından senaristine teşekkür ediyorum.

filmle ilgili o kadar eleştiri gelecek ki, "elin amarigalısı normandiya çıkarmasını 2. dünya savaşını vietnamı çeke çeke bitiremedi, bizim hala bi güneydoğu-terör filmimiz yok argadaşım" diyenler bu filmin amacına en azından bu noktada vardığının farkında olmayacak. ya da bundan 2 gün sonra facetube'da (bkz. [facebook+youtube]/2=facetube) kesip kesip alengirli sahneler konulacak. ama bunların hiçbiri benim gözümde filmin değerini düşürmeyecek.

detaylara gelince (ki filmi izlememiş arkadaşlar burda kulağını tıkasın), kolpadan yapılmamış hiçbir şey. goygoya girilmemiş, klişeler diyaloglarla detaylandırılarak ifade edilmiş. örnek; askere gidenlerden duyduğumuz, kişisel çatışmaya yer yer girildiği anlatılan "ben de kürdüm kardeşim, burdayız işte" diyaloğu. askerde cahil insanlarla da karşılaşılabilir oluşu, sivildeki meslekte ne kadar kazanıldığına dair iğneli konuşmalar, savaş psikolojisindeki (filmde yansıtıldığı için söylüyorum) ya da askerlik psikolojisindeki insanların kız/hayat arkadaşlarıyla düştükleri çıkmazlar. bu konuda verilen "siz ordasınız diye biz yataklarımızda rahat uyuyabiliyoruz dimi evet hıhı" repliği de ilgi çekici. bunla ilgili ekşisözlükte okuduğum şu, yazarlardan biri bunu diyen kızı benzinle yakmak istiyor. (?!?!) şahsı görüşüdür saygı duyarız.

çatışma sahneleri şaheser niteliğinde. filmin gösterime girmesinin ertelenme sebebi olarak istanbul'daki çekimlerin devam ettiği söylenmişti. çatışma sahneleri istanbul'da mi çekildi nedir? yoksa istanbulluk bi durum yok karakol çevresiydi dağdı yanı set. 2 kere gösterilen; yanık, surat parçası figürünü ben resim sanmıştım, seyirciye "bak bunu da becerebiliyoruz, maksadımız kol gövde parçası göstermek değil, efektse efekt, makyajsa makyaj, plastikse plastik" mesajı var gibime geldi. sıhhiye - yaralı asker ilişkisi başarılı amerikan örneklerine taş çıkaracak güzellikte verilmiş. kahraman asker olgusunun boku çıkarılmamış ki bence en önemli noktalardan birisi bu. 129 kurşun yenip yaşamaya devam edilen filmlerden gına gelmişti, o acıdan iyi. hikayeleri fazla kişiselleştirmeden, "bak bu askerin böyle çilesi var, birazdan şehit düşünce izleyici söyle üzülsün böyle ağlasın" denilmeden anlatılmış bu da gönlümde etti 2. bi ara, uyuyakalan askerin başına çatışmaya gitmek istemesinin ardından birşey geleceği ve bir klişeye daha imza atılacağı konusunda kıllanmıştım ama yapmadılar bunu helal olsun.

"gözlerimizi kapatıyoruz ve hayallere dalıyoruz" sahnesindeki gerilimden tutun, nöbetteki askerlerden birinin saldırıya uğradıkları sanrısına, sarkıttan akan kana, hipokrat amcaya verilmiş yemine, türkiye güzelinin televizyondaki açıklamalarına, kanasın çıkardığı sesin soba üzerinde canlandırılmasına, yüzbaşının tras sahnesindeki atatürk yansımasına birçok güzel düşünülmüş şey var. benim gözümde detayları serpiştirilmiş film, dikkatli izleyicinin ruhunu okşayan film başarılıdır. helal olsun valla.

müzik başarılı. eğeli ibo tiplemesi ve organ nakline ikna oluşu, g3'le idman yapan nöbetçi asker, "götür beni gittiğin yere", ".mına kodumun bakkalı", "teknik lise mi, materyalist olur onlar, onlara başka şiir yazmak lazım..."larla mizahı olarak da izleyiciyi beşlemişler bu da güzel. ancak fragmanda gördüğüm "yanıyorum hele"yi kesmişler heralde.

ha filmden çıkarken cem yılmaz'ın "okuyorum abi?" diyenlere "bana mı okuyosun pezevenk git yapsana askerliğini" deyişi geldi manasız. okuduğumdan mıdır nedir?

ince o kadar çok şey var ki. olmuştur bence. selam ederiz katkıda bulunanlara.

hadi bakalım, uygun adım marş!

13 Eylül 2009 Pazar

Tarzan devam ediyor..




Güzel bir oyun birazda Akın'ın hatalarıyla gelen 3 gol alınan 3 puan.3-1 'lik sivas galibiyeti.5 haftada alınan ligin dişli ekiplerinden alınan 8 puan (Eskişehir,Ankaragücü,Trabzon,Fenerbahçe ve Sivas).Velhasılı Tarzan iyi yolda..

Rüştü Reçber nereye?...


İki sezon önce beşiktaş Fenerbahçe'nin iki milli kalecisinden birini transfer edecekti.Ya Volkan yada Rüştü kesin Beşiktaş'ta devam edecekti yoluna.Yönetim sembol olmuş Rüştü'nün yanında olmaktansa genç Volkan'a güvendi ve bu geceki Gs-Bjk derbisi sonrası Gs yanında Fenerbahçe yönetimi de galip geldi.Volkan tercihinin ne kadar doğru olduğu bir kez daha görüldü.Volkan günden güne kendini geliştirirken Rüştü eski günlerini yiyip bitiriyor.


Dünya kupasına gitmemiz durumunda Volkan'ın yedeği olarak milli takıma seçilememekten korkan ve Beşiktaş'ı tercih eden Rüştü Reçber Bjk'yı yakan adam oldu bugün.Korner beklerken sağına soluna bi bak hadi onu geçtim defansın adamın ardındayken çizgiye kadar sırtı dönük adamın peşine niye düşersin hadi düştün tıngır mıngır gelen topu tutamamak nasıl bi heyecandır arkadaş sen yıllardır profesyonel kalecisin bu telaş niye?Duruş bi garip pozisyon alma bi garip yeni futbola başlamış kaleciler gibi saçmalıyor bazen.Ne yazıkkı bırak finalleri artık eleme maçları için çağırılacak performansı dahi bulamıyor Rüştü.Korkarım Denizli Rüştü'de ısrar ederse CL maçlarıda bundan farksız geçmeyecek. Bu kadar iyi kariyere sahip bir kalecinin performans olarak iki senede bu kadar gerilemesinde kaleci antrenörü Zafer Öğer'inde parmağı olduğu kanısındayım.Yazık oluyor efsaneleşmiş bi adama...(Bu fikirler kesinlikle bir maçlık vurun abalıya durumu değildir iki senelik genel performansı üstüne yazılmıştır.)

11 Eylül 2009 Cuma

Güneşin oğlu


geliyorum düşlerin arasından sevinçle
geliyorum çiçeklerin üzerinden sekerek
aah, bize rakı gerek, şarap gerek, mey gerek
ki can içirsin canana o meyleri, eliyle...


fikri'yi öldür, hamiyet'i öldürmesinler.

6 Eylül 2009 Pazar

Gemi...

Ah, küçücük gemi,sulara attin simdi kendini, delisin
Ah, yakarlar seni, dönmezsin bir daha geri, delisin

Ah, pesimde rüzgâr, ne yagmurlar dost ne bir kiyi var, deliyim
Ah, düslerim kaldi, yalnizim düslerim kaldi, deliyim

Kime sorsam dönüsüm yok
Nereye gitsem mavi
Yelkenimde deli rüzgâr
Her yanim tuz, deliyim

Ah, yarali kalbin, yanip gidecek yarali kalbin, delisin
Ah, küçücük gemi, dönmezsin bir daha geri, delisin

Ah, deniz olayim, tuzumu rüzgârda savurayim, deliyim
Ah, ne yelken ne yel, köpüklerde kaybolayim, deliyim

Kime sorsam dönüsüm yok
Her gemi biraz deniz
Her yanim mavi, her yanim yel
Her yanim tuz
Deliyim

Ps: Spor bloguyduk amaç spordu spor yazmaktı ama gecenin geç bi vakti listeden çalan şarkı Ezginin Günlüğü-Gemi yazmassan ayıp bloga dedirtti bana.

3 Eylül 2009 Perşembe

Konuk yazar MuSe sizlerle..



Muse nickli yazarımızda benim hesabım üstünden arasıra bazıbazı yazılarını paylaşacak halihuzurda ilk yazısı aşağıdadır buyrun;

Sevgili Radoslawmajdan okuyucuları,


Hepinizi selamlıyorum, öncelikle çok büyük baskılar altında tarafsız olarak yazmaya gayret edeceğimi belirterek yazıma giriş yapmak istiyorum. Ben burada tarafsız olarak bir iddamı gündeme getirmek istiyorum, katılan olur-olmaz ama çoğunluğun benim gibi tarafsız olarak olayı ele alması durumunda bu iddiam konusunda beni destekleyeceklerine inanıyorum.


Ben toplumsal-ekonomik gelişmelerin, güncel olup üzerinde yazılır çizilir olmadan önce sıradan vatandaş tarafından da tespit edilebileceğine inanıyorum. Tabiki bunu yapabilmek için tarafsız olup üzerinizdeki bütün formaları (kırmızı-sarı-lacivert vb.) gibi çıkartmanız gerekiyor. Bu kimileri için zor olabilir ama bunun da yüntemleri var (ayrı bir yazı konusu-daha sonra çok israr edilirse israrlara dayanamayıp bu kunuda da naçizane tarafsız görüşlerimi siz değerli Radoslawmajdan takipçileri ile paylaşabilirim).


Neyse gelelim güncelimize, evet geliyor, geldi, hazır mısınız? tamam o zaman;


Yeri geldiğinde Beşiktaş taraftarı en tarafsız davranabilen taraftar gurubudur. Hatta bazen tarafsız olabilecekken diğer takım taraftarlarının tarafsız yorumlar yapamamaları yüzünden beşiktaş taraftarı da zorunlu olarak taraf olmaya itilmektedir. Buna rağmen gene de yakın çevremize baktığımızda bu iddamın kanıtlarına rastlamamız çok zor olmayacaktır.


Burada denilebilir ki taraf olmak yanlış bir şey midir? Hayır, kesinlikle, hatta her konuda taraf olunmalı, bu bizim toplumun en çaresiz kaldığı kunulardan biridir. Faket doğru tespitler yapabilmek için taraf olduğunuz şeyin taraftarlığından sıyrılıp bağımsız olarak olayları, hakemleri ve diğer şeyleri değerlendirmek gerekiyor.


Saygılarımla,

MuSe


2 Eylül 2009 Çarşamba

Ufuk Ceylan - Orkun Usak






Uzun zamandır takip ettiğim defalarca stadda izlediğim bir kaleciydi.Volkanın yedeğinde olmasının volkan içinde kendi içinde ileriki yıllarda 1 numara problemi çekmememiz içinde iyi olacağını düşünüyordum.Amma ve lakin galatasaray bugün itibariyle transferini bitirmiş,5 senelik imza attırmış,ileride çok ses getirecek bir kaleci ve tahminim 5-8 haftalık falan alışma ve güçlenme devresi ardından bu adam Leo Franco yu keser demedi demeyiniz.Üzüldüm ,keşke Fenerbahçe alsaydı Ufuğu.Neyse hayırlısı olsun.



Mesut Bakkal takasta kaleci tercihini Orkun Usak tan yana kullanmış.Aykut şovenist bi kaleci tamam ama bir çok yönüyle Orkundan üstün.Sormak lazım ey Mesut Bakkal Hangi akla hizmet bu adamı tercih ettin diye, Manisaspor yeni bir Bülent Ataman faciasını yakın tarihte Orkun gibi dengesiz bir kaleci sayesinde yaşar tahminimce.

1 Eylül 2009 Salı

K.C.Ç* Kaldıkları Yerden Devam...


Manisaspor maçında da inceden 55 göndermeleri devam etmiş.Bu sefer Nazım Hikmet 'in bir yazısından esinlenilmiş.Bravo çocuklar aynen devam!

*K adıköyün C esur Ç ocukları

31 Ağustos 2009 Pazartesi

Süper Lig'imizin Süper Transferleri


Transfer sezonu 1 Eylül'de bitiyor. Türkiye'ye Roberto Carlos'un gelmesiyle yüz bulup transfer sayfalarını kasıp kavuran güzide spor medyamız, "bugün çıkan transfer söylentileri" köşesi ile okuyucularının ardından kendisini de ti'ye almaya başlamıştı. Neyse ki sıkıcı kısım sona erdi, transfer sezonu bitecek ve uyum sürecini atlatmış futbolcuları keyifle izlemeye başlayacağız. Ancaak; yeri gelecek yurtdışındaki başarısızlıklarımızla ilgili deneyim sorunundan dem vurulacak, yeri gelecek altyapı sorunu "goygoy"uyla yorumlar da sabitlenecek. Elimizden geldiğince keyfini çıkarmaya çalışmamız yine ehven-i şer olacak gibi gözüküyor.

Tüm bunlar bi yana, güzel şeyler de olmuyor değil. Çarçur edilen paraların hemen dibinde, "aynı kıtada" güzel işler de bitirilebiliyor. Galatasaray'dan bahsediyorum haliyle. Belki inanılmaz transferler yapılmadı, ama "haddi len!?" dedirtecek transferler gerçekleşti. Lincoln'ün sözüm ona yaratıcı ayağına bakan bir takım kimliğinden kurtuldu Galatasaray, seyredilesi takım olma kıvamını iyice arttırdı. Keita'nın çalım yeteneği 4. haftanın sonunda gayet dikkat çekiyor, Elano'nun patlayıcı yaratıcılığı Arda'nın yükünü hafifletecek (bu klasik tespiti yazmak zorunda mıydım?), Kewell'in suratında bi "bu sene daha bi rahat olcak sanki hacı" ifadesi var. Hücum hattı bi kenara savunma göbeğinde; hantal stoperlerin yanında cin ve çevik stoper ihtiyaçları olacak. Emre Güngör'ün rotasyondan "fevkalade" faydalanması lazım. Yumuşak karın defans olsa da Rijkaard'ın kalın CV'siyle bazı zorluklar da gözardı edilebilecektir.

Beşiktaş'taki fiks gözlem şu: "şampiyon kadroyu güçlendirdiler" Af buyur?? Şampiyon bi kadrodan kilit bi oyuncu göndermiyorsan ve transfer yapıyorsan güçlendi gözükürsün. Önemli olan rakiplerinin ne kadar güçlendiği, o esnada senin ne yaptığın. Mehmet Topuz transferinde önceki senelerden beri başrolde Fenerbahçe vardı, transfer sezonunda ilk dakika golü atmak istedi Beşiktaş, aklınca cinlik yaptı ama amatörceydi, çünkü Mehmet Topuz bi kere Aziz Yıldırım'ın cipine binmişti. "Bana Arda'yla 15 dakika konuşmam için izin verin" cümlesiyle her ne kadar futbolu kirlettiğini düşünsem de, "herkesin bir fiyatı vardır" özlü sözünü de doğruluyor bu adam her daim. Topuzun kantarını kaçırmayayım, Beşiktaş'a devam ediyorum. Nihat transferinin ilk gününden Nihat için bir stres kaynağı olacağı belliydi, ilk haftalardaki oyunuyla bunu belli ediyor. Lider oyuncu kimliği var ancak varolan sistem onu lider kılmıyor, şutör ve son vuruşçu rolünden öteye geçmek istese de sistem onu kısıtlıyor. Tello'yla diyalogları yetersiz, Tello'da da "sen yokken biz vardık koçum, hemen yar etmeyiz asistlerimizi" serzenişi hissedilmekte. Yusuf'la Tabata'yla ne olur bilemem. İyileşmiş bir Delgado ile Nihat-Bobo ikilisi verimli olabilir, Tabata da işin ucundan erken tutarsa toparlayabilir Beşiktaş. Ernst'in yanına aynı dili konuştuğu Fink geldi (at topu Fink'e! :), "aynı dili konuştuğu" klişesiyle burdan futbolseverlere selam ederim. Defansif yönü arttı Beşiktaş'ın, İbrahim Kaş da iyi oldu, iyi hoş da oyun şöyle bi ağız tadıyla izlenmiyor, oyun akmıyor. Benzer problem Fenerbahçe'de de mevcut ama detay yazıyı Caco'ya bırakayım.

Fenerbahçe geçen seneye oranla yedek kulübesini genişletti. Ali Bilgin'den hayır geleceğine Mehmet Topuz'dan, Deniz'den geleceğine Özer Hurmacı'dan gelsin dediler heralde. Türk genç forvet transferi yapmamaları büyük isabet. Çünkü benim anlayamadığım ve yıllarca yapılan şu, büyük takımda 1990'lardan kalma "Başkanım bize büyük golcü al" beklentisi kulüplerde yabancı futbolcuya yönelime sebep oluyor, olan "yedek olsun/rakibe yar olmasın" diye alınan Türk genç forvetlerime oluyor. 1356 tane böyle adam sayarım ki yazımızın amacından çıkmış oluruz. Andre Santos'un kumaşı iyi, aynından 2 top getirteyim Bursa'dan. Birşeyler olacak gibi ama Galatasaray'ın total kalitesini kadro olarak yakalayabilmiş değiller.

Trabzon eski has eski hamam, Yattara her sene yeni transfer edilmiş gibi. "Bu sene bu rolü üstlenecek" diyemiyoruz adama. Gabric'i merak ediyorum. Avrupa'da az biraz tutunabilselerdi de Gabric ve diğer yeni transferler kendilerini gösterebilmek için yardırabilselerdi, kısmet artık. Aklımdayken söylemek istediğim, Türk Futbolu'nda ender gözükecek müdahalelerden birini Egemen Diyarbakırspor maçının ilk golünde yaptı. Anlatmaya çalışıcam olmayacak, mutlaka bulun, izleyin izlettirin derim. Her defans oyuncusuna ders olacak nitelikte:)

Bu sene üst sıraları Sivas'ın zorlayamacağı aşikar, Tum, Sylla ve Balili'nin yerini Ersen Martin, Agbetu, Mbemba ve Erman Kılıç dolduramaz gibime geliyor. Bilica - Yasin takasından karlı çıkanın kim olduğunu söylemiyorum bile. Benin'li yetenek olduğu bi aralar yazılan Omotoyossi birşeyler yapabilir mi göreceğiz.

Kalite toplamı olarak Galatasaray ağır basıyor, ancak bu faktör her zaman şampiyonluğu ve Avrupa'da başarıyı getirmiyor. Tabii ki de eli para gören bir Türk futbol takımının yapması gereken bu "kalite" toplamını yukarı çekebilmek. Yöneticilerin teknik kadrodan habersiz transfer yaptığı, "hocam Dömeltinho'yu aldık, eti senin kemiği bizim, camiamıza hayırlı olsun" diyebildiği günlerden; kolej havasının yakalanıp "bu ligde güzel şeyler de oluyür" diyebileceğimiz günlere...

Dipnot: Biraz dolmuşum uzun bi yazı oldu, bi daha siz güzide okuyucularımızı bu kadar yormam sanki gibi belki...

Bu sene ligi Anadolu'dan kim zorlar, yetenek adayları kimler olur? Bir sonraki yazımızın konusu olabileer. Olmayadabileer. Bakacouk. Yüksek beklenti vermiyorum sonra üzülmeyesiniz :)

30 Ağustos 2009 Pazar

Varlığımız TÜRK varlığına armağan olsun!


Kadıköyde Yeşilçam Nostaji Geçidi(!)





Mabeddeki son iki maçtır çok anlamlı çok ince göndermeli pankartlar açılıyor.Yönetimin taraftarı müşteri olaral görme pervasızlığına karşı bi grup cesur insanın zeka dolu pankartları bunlar.Cesur dedim çünkü bi kaç gündür başkanın küplere bindiği ve pankartı açanların tespit edilmeye çalışıldığı akabinde kombine iptali gibi durumlar olacağı bloglarda dolaşmakta.Helal olsun çocuklar!Endüstriyel futbola inat,

BEN YAZDIM,BEN TAŞIDIM,BEN SOKTUM STADA,BEN ASTIM TRİBÜNE !

29 Ağustos 2009 Cumartesi

- Centro? - Burdaa!!

Blog fikri hep aklımdaydı ama üşengeçlikten kime yancı olsam diye düşünüp duruyordum. Caco'ya burdan selam ediyorum bu açıdan. Senaryoyu okur okumaz kabul ettim.

"Sizlerle her hafta gündemi tartışacak, müzik, spor, sinema derken aklınızı alacağız" gibi bi iddiamız yok, ama bakıcaz işte. Maksat muhabbet olsun.

28 Ağustos 2009 Cuma

Benvenuto!-Bienvenido!


Değerli kardeşim centrocampista 'da bundan sonra bu blogda yazacak bi yandan hosgeldin derken bi yandanda ofansif anlamda 10.5 numarayı bulmuş olmanın dayanılmaz hafifliği içindeyim.


Anons:Golün adı 10.5 numaralı formasıyla Centrrooooooocammmmpissstaaaa!




27 Ağustos 2009 Perşembe

Vira Bismillah !















Uzun zamandır blog olustursammı olusturmasammı dusuncesi akabinde o fikrin geceler önce hayata geçmesi ve yorucu bir yolculuk üstüne güzel bir halı saha maçı sonrası demir alma zamanı.Haydi o zaman başlıyoruz..